FİKRİ TÜRKEL
İSTANBUL – Çocukluğumdan beri haberlerde okurum: Portakallar Rusya sınır kapılarından döner, satsuma mandalinasında ilaç kalıntısı bulunur, limonlarda böcek çıkar. Bir türlü çare bulunmaz…
Kafamda bu sorularla, hafta sonu Narenciye Festivali amacıyla Mersin’e gittim ve bazı gözlemlerimi ve bulduğum cevapları sizinle paylaşmak istiyorum.
Bu yıl Mersin’de Narenciye Festivalinin yedincisi yapıldı. Çoğuna katılmıştım. Hatta geçen yıl, “Dünya Turunçgil Kongresi öncesinde, narenciyede çözüm bekleyen 9 sorun” başlığı ile bir yazı yazmıştım. Sorunlar değişmemiş ama çok daha organize olmuş ve katılımı artmış bir etkinlik buldum.
Yıllar önce festival amacıyla şehre geldiğimde portakal suyu, greyfurt suyu bile bulamamıştım. Bu yıl “siyah limonata” bile içme fırsatı buldum. Narenciye ile yapılmış çikolatadan makarona, kekten acıbademe kadar çeşitli lezzetleri de beraberinde tatma şansı yakaladım.
Mersin’in narenciye ile bu kadar dertlenmesinin haklı sebepleri var. Mersin Ticaret Borsası Başkanı Abdullah Özdemir ve uzmanlardan aldığım bilgilerle durumu arzedeyim.
Türkiye’de üretilen muz, limon, yeni dünya, yafa portakal, king mandalina gibi ürünlerin yarısından fazlası Mersin’de üretiliyor.
Ayrıca çilek, soya, keçiboynuzu, sivri biber, iç mekan süs bitkileri gibi ürünlerin yüzde 20’sinden fazlasının üretimi de Mersin’de gerçekleştiriliyor.
Unutmayalım ki tarımsal gelirde Mersin ülke genelinde beşinci sırada yer alıyor. Ve tarım ve gıda ihracatında ise dördüncü konumda bulunuyor.
Toplam ihracatının yüzde 70’ini ve ithalatının yüzde 62’sini tarım ve gıda ürünleri oluşturan ve Türkiye’nin 2.3 milyar dolarlık yaş meyve-sebze ihracatının dörtte birini gerçekleştiren Mersin’in ülkemizin bakliyat ve narenciye ihracatında ilk sırada olduğunu unutmayalım.
Narenciyenin Mersin tarımı içindeki yeri konusunda bir kaç rakam daha vereyim:
-Türkiye, narenciye üretiminde Dünyada 7. ve Avrupa’da 2. sıradadır.
. Dünya Üretimi = 146 milyon ton.
. Türkiye Üretimi = 4.9 milyon ton.
-Dünya narenciye ihracatında ise Türkiye 3. sıradadır.
. Dünya İhracat = 17.3 milyon ton – 14.8 milyar dolar.
. Türkiye İhracat = 2 milyon ton – 890 milyon dolar.
-Türkiye’nin narenciye üretiminin yüzde 25’i Mersin’de yapılmaktadır.
. Türkiye üretimi = 4.9 milyon ton
. Mersin üretimi = 1.2 milyon ton
-Ülkemizin toplam limon üretiminin yüzde 60’ını Mersin sağlamaktadır. Mersin bu alanda şehirlerle değil ülkeler ile yarışmaktadır. Dünyada Mersin’den daha fazla limon üreten sadece 7 ülke bulunmaktadır.
. Türkiye üretimi = 1.1 milyon ton
. Mersin üretimi = 656 bin ton
-Türkiye’nin narenciye ihracatının yüzde 37’sini Mersin gerçekleştirmektedir.
. Türkiye’nin ihracatı = 2 milyon ton – 890 milyon dolar
. Mersin’in ihracatı = 756 bin ton – 349 milyon dolar
-Mersin’in tüm ihracat gelirinin yüzde 20’si narenciyeden gelmektedir.
. Mersin ihracat geliri = 1.7 milyar dolar
. Mersin narenciye ihracatı = 349 milyon dolar
Festival bir anlamda eğlence ve ürün tanıtımıdır ama sorunlarına da değinmeden marka algısını yönetemeyiz. Ve maalesef sorunlar da her yıl derinleşiyor.
*En önemli sorun, narenciyede ton başına birim ihraç fiyatımız son beş yıldır sürekli azalıyor ve daha öne elde edilmiş konumumuzu koruyamıyoruz.
* Beş yıl öncesine kıyasla narenciye ihracatımız miktar olarak yüzde 47 arttı. Ancak gelirimiz aynı zaman zarfında yüzde 11 geriledi.
* Beş yıl öncesine göre şu anda ton başına satış fiyatı olarak: Portakalı yüzde 44, Mandalinayı yüzde 37, Limonu yüzde 28 ve Greyfurdu yüzde 31 daha ucuza ihraç ediyoruz.
* İhracat pazarlarımızı korumak için daha ucuza ihracat yaptığımızdan rekabetçi gücümüzü de kaybediyoruz. Mesela:
.Mandalinadan ton başına 419 dolar gelir sağlıyoruz.
.Bu rakam Çin için 1.335 ve İspanya için 950 dolar.
.Portakalı Mısır 860, İspanya 850 dolara ihraç ediyor.
.Ülkemiz yurtdışına sadece 358 dolara gönderiyor.
.Limondan ton başına 524 dolar kazanıyoruz.
.İspanya 1.390, Arjantin 960 ve Meksika 750 dolar gelir sağlıyorlar.
* Narenciye ihracatımızın yüzde 70’ini Rusya, Irak, Ukrayna ve Romanya’ya gerçekleştiriyoruz. Yani pazar bağımlılığımızı değiştiremiyoruz.
* Oysa dünyada narenciye talebinin yüzde 40’ını Avrupa Birliği üyesi ülkeler gerçekleştiriyor.
* Narenciyede Avrupa’da yaklaşık 7 milyon ton hacminde ve 7.7 milyar dolar değerindeki bu pazardan neredeyse pay alamıyoruz.
* En önemli ithalatçılar olan Hollanda, Almanya ve Fransa gibi ülkelere narenciye gönderemiyoruz. Bu pazarlarda İspanya ile rekabet edemiyoruz.
* Dünyada sofralık narenciye ticaretinde 14.8 milyar dolarlık bir hacim söz konusu olmakla birlikte narenciye işleme sanayisindeki yetersizliğimiz sebebiyle pazardan pay alamıyoruz.
* Endüstriyel narenciye ürünlerinin (meyve suyu, marmelat, reçel, jöle, konserve, uçucu yağ, kabuk vb.) ticaretinde de 9.8 milyar dolarlık önemli bir pazar var.
* Bu pazardan aldığımız pay ise yüzde 0,5 bile değil (49 milyon dolar).
* Üstelik 20 milyon dolar da ithalatımız var.
*Önceki hafta, güçlü bir gıda katkı maddesi üreticisi, portakal ihracatçısı olmamıza rağmen, portakal yağı ithal ettiklerini söyledi. Sebebi de yerli portakal yağında ilaç kalıntısı sorununu çözemediklerinde için ithalat yaptıklarını belirtti. Sanırım bebek mamalarında da benzer sorun sebebiyle ithalat yapılıyor.
* Dolayısıyla, sofralık narenciye ürünlerinin üretimi ve ihracatında sahip olduğumuz pozisyonu katma değer yaratan işleme sanayisine dönüştürebilecek yeni politikalar geliştirmeliyiz.
*Bir kaç yıldır kumkat dediğimiz zeytin büyüklüğündeki yeni narenciye türünün hem ürütemi hem de tüketimi arttığını gözlemliyorum. Yani ürün çeşitlemesinde fırsatlar var. Çekirdeksiz limon, tatlı limon gibi onlarca çeşit üzerinde Alata Tarım İşletmelerinde araştırmalar yapılıyor ve fidanlar üretiliyor.
* Narenciye pazarlarının talep ettiği türde ve kalitede ürün yetiştiremiyoruz.
* Örneğin dünya genelinde narenciyeden üretilen 7.1 milyar dolarlık meyve suyu pazarı var. Ve bu pazarda payımız yok.
* Oysa narenciye üretimi bulunmayan Hollanda’nın 838 milyon dolarlık ihracatı var. Benzer konumdaki Belçika’nın ihracatı ise 765 milyon dolar.
* Ülkemizde ise narenciyede sahip olduğumuz çeşitlerin içerdiği meyve suyu oranı beklenen standartları ve istenen verimliliği karşılamıyor.
* Üstelik dünyanın en büyük yedinci narenciye üreticisi olarak Brezilya, İspanya ve İsrail gibi ülkelerden ithalat yapmak zorunda kalıyoruz. (Yaklaşık 10 milyon dolar)
* Ayrıca, 14.8 milyar dolarlık sofralık narenciye pazarının 3 milyar dolarlık bölümü klemantin, lime, tatlı portakal, beyaz portakal gibi çeşitlerin ticaretinden oluşuyor. Amerika, Fransa, Almanya ve Hollanda ise en önemli tedarikçiler. Ancak bu çeşitler ülkemizde çok az üretildiğinden, bu pazardan da pay alamıyoruz.
* Dolayısıyla, hem sofralık hem endüstriyel açıdan dünya pazarlarında talep gören yeni tür ve çeşitlerin belirlenerek, istenilen kalite ve dayanıklılıkta üretiminin yaygınlaştırılmasını hedeflemeliyiz.
* Bu dönüşümün gerçekleşmesi için de yeni bir narenciye üretim planlamasına ve bu planlamayı teşvik edecek yeni bir destekleme politikasına ihtiyacımız bulunuyor.
* Her alanda olduğu gibi narenciyede de etkin ve dinamik bir üretim planlaması yapılabilmesinin yolu tarımsal istatistik altyapısının güçlendirilmesinden geçiyor.
* Ne ürettiğimizi ve ne tükettiğimizi doğru bir şekilde ortaya koymayan, mevcut durumu yansıtmaktan uzak istatistiklerle yeni politikalar tasarlanması ve uygulanması sağlıksız sonuçlar doğuruyor.
* Bu nedenle yeni bir veri sisteminin oluşturulması kaçınılmazdır.
*İçerisinde bulunduğumuz sezonda narenciyede rekolte kaybı nedeniyle fiyatlar geçmiş yıla kıyasla daha yüksek.
*Mayer ve dikenli limonda rekolte kaybı nispeten daha sınırlı olmasına karşın özellikle enter cinsinde yüzde 40’lara varan azalış söz konusu.
* Portakalda da önceki yıla göre yüzde 15’lere varan kayıplar bulunuyor.
* Greyfurt ve mandalina ise geçen yıla benzer gidiyor.
* Rekolte kaybının başlıca nedeni Mayıs ayında gerçekleşen fazla sıcaklar.
* Ayrıca üreticiler başta elektrik olmak üzere mazot, gübre ve ilaç gibi girdilerde yaşanan fiyat artışından şikayetçi.
* Bu nedenle sulama ve hastalıklar (unlu bit, trips vb.) ile mücadelede önemli sıkıntılar yaşanıyor.
* Narenciye sezonu henüz yeni başladı. AKİB tarafından yayınlanan verilere göre ilk 9 ayda narenciye ihracatımız bir önceki yılın aynı dönemine göre:
.Miktar olarak yüzde 35 azaldı ve 643 bin tona geriledi.
.Değer olarak ise yüzde 40 düştü ve 277 milyon dolar oldu.
* Narenciye dış ticaretinde söz sahibi ülkelerin ürün arzı yılın büyük bölümünde devam etmektedir. Narenciye hasat süresini ürün ve kalite kaybı olmadan uzatmanın yolunu bulmalıyız.
* Oysa ülkemiz için bu süre çok daha kısadır. Bu da rekabet gücümüzü olumsuz etkiliyor.
* Bu nedenle, hem rekabetçi olduğumuz mevcut ürünlerin hem de yeni tür ve çeşitlerin hasat süresini erken, orta ve geçci çeşitler ile, ürün ve kalite kaybı olmadan, tüm sezona yayılacak şekilde genişletmenin yollarını aramalıyız.
* Narenciye üreticisinin kayba uğramaması ve mevcut kayıpların azaltılması açısından soğuk hava zinciri ve depolama önemli bir etkendir.
* Hem iç hem de dış piyasalarda soğuk hava zinciri kırılmadan ürünlerin ilgili noktalara ulaşması ve korunması büyük önem taşıyor.
* Ancak soğuk hava depolarımızın sayısı son derece sınırlıdır.
* Lisanslı depo yatırımları örneğinde olduğu gibi, soğuk hava deposu yatırımlarının tamamının 5. yatırım teşvik bölgesi kapsamında değerlendirilmesinin yararlı olacağına inanıyoruz.
Evet, festivalin görkemli büyüsüne kapılmadan narenciyenin marka değerine ve ekosistemine yönelik adımlar atmak için gayret göstermeliyiz.
Önümüzdeki yıl, Dünya Narenciye Kongresi Çukurova’da yapılacak. Kongrenin yanı sıra her yıl festival bünyesine Narenciye Markası ve Narenciye Ekonomisi üzerine sempozyum veya panel de eklenmelidir.
Uzakdoğu ve Uzakbatı’da narenciye ile yapılmış farklı yemek kültürlerini festival amacıyla getirilmesinde de fayda görüyorum.
Ülkemizin bu değerli ürününe sahip çıkmak hepimizin sorumluluğundadır.
Kaynak: Türkiye, narenciye ihracat fiyatını nasıl artırabilir?